Suskunluk dilden daha keskin bir silahtır.

Sözler susar sessizlik konuşur bazen,

Sözlerin anlatamadığını sözsüzlüğün yarattığı boşluklar anlatır.

Bu boşluklar, satır araları sözsüzlüğün dili olup haykırır. Konuşmanın çare olmadığı kimi yaraya, bazen de susmak merhem olur...

Ney üfleyen neyzen mesela nefes almak için duraklamasa, nasıl gelirdi tınısı kulağa? Ya Ney'in sesi?

Kamışlıktan koparılan ve içinin boşaltılmasıyla kamışın özlemine "feryat eden" Ney'in sesi, mistik bir edayla asıl neyi anlatır? Neyzenin üfürüğüyle dillenen Ney, tasavvuf yolunda ne hasretine yanıp kavrulur?

Sözcükler yetmediğinde soluklanmak için, anlamak için, anlatmak için durmak gerekse de sözler her zaman temsil etmez esas meseleyi, bazen de sözün sustuğunu beden anlatır. Her sesin, her duyumun söyleyecek bir sözü, bedende yankılanan bir feryadı vardır. Bu feryada aman diyecek bir sözü vardır.

Yeryüzünde yaşayan farklı farklı milletlerde sesler, sözler, diller ayrı olsa da insan ırkında beden duyumları aslında hep aynı şeyi anlatır. Üzüldüğüne yanar, sevindiğine coşarsın.

Beden dili saatin yelkovanı gibi hep doğru yönü gösterir. Bedende hissedilen her acı, yardım çığlığını semptom üreterek gösterir. Zihin, yutağında kalan sözsüzlüğün hesabını bedenden sorar.

Kimin yarası neredeyse aslında orada çöreklenmiş bir iç ses konuşur. Şefkatle kulak verirsen, sevgisizliğin dili kara kitapta yazmayan, nedeni bilinmeyen yaralar açarak konuşur. Görülmemiş, sevilmemiş, duyulmamış o küçük kız çocukları büyüdüğünde, babasının onaylamadığı cinsel kimliklerini dişilik vasıflarını baltalayarak haykırır.

Bedenin konuştuğu bu psikosomatik dil bilmeden kadın hastalıklarının aracı rolünü üstleniyor olabilir mi?

Psikoterapi, konuşulmayan ancak bedende duyumlanan her duyguya yeni bir alfabe yazar verir. Her danışanın kendi ruhsal diline özgü yazılmış olan bu yeni alfabe, geçmişteki suskunlukları bugün bu yeni dilde konuşup bedeni özgürleştirmenin de en esaslı yoludur.