Anne öpücüğünden daha sıcak veya daha yakıcı ne olabilir?
Ve bundan yoksun kalmaktan daha acziyetli ne...
Bir yanı çıldırmış gibi muhtaçken anne sevgisine, öte yanı bir o kadar nefretle dolu...
Annesiz kalmaktan ölürcesine korkarak anneliği kendine tapınak yapan;
ancak anne mabedine taşlarla, tüfeklerle saldıranı gördün mü hiç?
Annesinin gözlerinin içine düşmekten bir sevgiliye yolu düşmeyeni yahut?
Yedi mahallenin evlendirmeye kız aradığı, evde kalmış,
aslında kendi bedenlerinde evsiz kalmış zavallı adamlara rastladın mı?
Hem bulsa bile bakabilir mi gerçek aşkla Ayşe'nin gözlerine,
baksa bile Ayşe'de kimi görür çocuk adamlar?
Kırk yaşında anne memesine hasret yaşayan, bulabilirse eğer anne sütüyle bilerek zehirlediği benliğini yine annesine kurban eden adamlara rastladın mi hiç?
Narsistik incinmeleri öylesine derindir ki; buna tahammül edebilmenin tek yolu kendi gerçekliğine gözlerini kapatmaktan geçer.
Bir adamı bir kadın doğurur, bir kadın tüm toplumu doğurur...
Her gün annesini arayarak talimat veren, annesinin izniyle tatile çıkan, her harcamasından onu haberdar eden, eşiyle her kavgasına annesini dahil eden yetişkinlere çattıysa yolun, hayranlık ve öfkenin nasıl da bir olup kıvılcımlarıyla kendisine can veren dev ormanları yaktığını görürsün.
Bu bitişiklik, bu mecburiyet soluğunu keser, nefessiz bırakır da üff bile demez, diyemez.
Bu ambivalan/ikircikli duygular kasıp kavururken benliği kendini mi ötekini mi seçmek konusunda arafta kalanlar, evliliklerinde kim oldukları konusunda ciddi tereddüt yaşarlar. Buna tahammül ederek anne öpücüğünün yoksunluğuna çare bulabilmek kimi zaman alkolle, uyuşturucu/uyarıcı maddelerle veya kumarla avunmakla münkün olabilir.
Çift terapilerinin en büyük vaadi, ötekine duyulan çocuksu mecburiyetle danışanı yüzleştirerek, kutsadıkları anne putuna tapınmaktan onları kurtarmaktır.
Eyy Yunan tanrısı Thanatos'un lanetlediği OEDİPUS ve ELEKTRA'lar!
Anne/baba zehrinden vazgeçerek büyümenin, kendi bedeninde misafir değil ev sahibi olmanın vakti gelmedi mi?