Beden algısı; ruhun savunma hattını oluşturan, dış dünyaya dönük 'kabuk benlik' (persona) ile kırılganlığı barındıran 'içerideki ben' arasındaki dinamik ilişkiyi yansıtan bir aynadır.
Lacan'a göre ayna, benliğin ilk görsel bütünlük evresidir. Bebek, annenin aynasında gördüğü dağınık zihinsel duyumlarını birleştirerek kendine bir beden imgesi yaratır. Beden imgesi sadece dışarıdan görünen fiziksel görünüm değil, benlik imgesininin iz düşümüdür. Bu izdüşüm doğum öncesinden bu yana annenin bebeğe yönelttiği kendi algılarıyla şekillenmeye başlar. Doğumla beraber bebeğin yüzüne düşen annenin yansısı, bebeği kim olduğuyla ilgili bir algıya sahip olmaya iter. Bebek annenin hisleri üzerine kurduğu kimliğini bedeniyle bütünleştirerek yaşamını sürdürür.
Benliğin ötekinin bakışında kurduğu düzen; sosyal, kültürel, toplumsal birtakım simgeleri de üstlenmesine sebep olur. Bu yükler yetişkinlikte kabul görme, ait olma gibi temel ihtiyaçları karşılasa da, körükörüne sapılan yollarda insanı kötü niyetli kişi ve gruplara yem de edebilir.
Beden, sadece biyolojik bir form değil, içsel çatışmaların ve söze dökülemeyen duyguların sahnelendiği de bir alandır. Kişinin bedenine yaklaşımı, onu değiştirme arzusu veya olduğu gibi kabul edişi, aslında kendi iç dünyasına ne kadar şefkatli ya da cezalandırıcı yaklaştığının bir ipucudur. Zira ruhun taşıyamadığı yükleri veya ifade edemediği sırları, çoğu zaman beden üstlenir ve görünür kılar.
"Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var, Süleyman'dan içeri"
Bu dize, Yunus Emre'nin tasavvuf felsefesini, egoyu (nefsi) aşmayı ve insanın içindeki özü/Tanrısal parçayı arayışını en yalın haliyle özetleyen şiirlerinden birinde geçer. Yunus Emre yüzyıllar önce, modern psikolojinin şimdilerde söylediği "içgörü"yü (insight); yani insan ruhsal yapılanmasının, sanıldığından çok daha derin ve karmaşık bir yapı olduğunu şiirsel bir dille formüle etmiştir. Yunus Emre burada iki ayrı "ben"den bahseder: Biri etten kemikten olan, geçici ve dışsal benlik (ego/nefs); diğeri ise ruhsal, kalıcı ve Tanrısal olan iç benliktir.
Yunus'un miras bıraktığı bu dizelerde olduğu gibi Freud ve onun izinden yürüyen bilim insanları da, insan ruhsal yapılanmasını anlatırken çok katmanlı bir var oluşan söz etmektedir.
Psikodinamik terapi süreci, aslında kişinin o "dışarıdaki ben" (savunmalar, semptomlar, maskeler) ile uğraşmayı bırakıp, "içerideki ben" (gerçek duygular, travmalar, arzular) ile tanışma yolculuğudur. Bu yolculuk dikenli tellerle çevrili uzun ve yorucu bir yolculuk olsa da; günlük yaşamdaki meşguliyetlerin aslında iç dünyanın bir yankısı olduğu gerçeğiyle kişiyi yüzleştirir. Bunu görmeye cesaret edebilenler farklı bir hale evrilirken; gerçeğin çıplaklığı karşısında dehşete düşenler, günlük hayatın telaşı arasında kendi seslerini susturmayı öğrenirler.