Tek doğru oymuşçasına saplanıp kaldığımız düşüncelerimiz, çocukluktan itibaren kulağımıza çalınan nenelerimizin ninnisi gibi unutulması çok zor ve bazen de imkansız bir şarkıyı haykırır. Değişmesi zordur; çünkü çocukken bakım verenden öğrenilen o tını yaşam boyu hep tanıdık, onun sözü en gerçek, onun yolu hep en bildik yoldur. Ancak bedenimize bir türlü sığmayan kisvesiyle sanki üzerimizde en şaşalı duran, rahatsız etse bile benliğimize en yakıştırdığımız kıyafetmiş gibi kimi düşünceler, sıkıştığı yerden ebedi kımıldamaz, kımıldayamaz.
Bilişsel Davranışçı Terapi'ye (BDT) göre bilişsel çarpıtmalar (düşünce hataları), bireylerin olayları ve durumları genellikle olumsuz ve gerçeği yansıtmayan şekillerde yorumlamalarına neden olan hatalı düşünce kalıplarıdır. Bilişsel çarpıtmalar, kişinin çocukluğunda önemli kişilerden, kritik yaşam deneyimlerinden ve kültürel/sosyal çevreden öğrendiği ve zamanla otomatikleşen hatalı düşünce kalıplarıdır. Bu çarpıtmalar, duygusal ve davranışsal sorunlara yol açabilir.
Saplanıp kaldığımız bilişsel çarpıtmalara örnek olarak:
"Yardım edersem değer görür ve onaylanırım."
"Eğer her şeyi mükemmel yaparsam, insanlar benim yetersiz olduğumu fark etmez."
"Her zaman başarılı olmalıyım," "Asla hata yapmamalıyım."
Özde eksik ya da kusurlu hissedilen benlik algısı koşullu sevgi görmenin bir sonucu olarak bilişsel çarpıtmaların tuzağına düşer. Tanıdık bildik olanın en güvenli olduğu yanılgısıyla saplanıp kaldığımız kimi düşünceler, psikosomatik tepkilerle etkisini bedende gösterir. Ne zaman ki bu ruhsal çırpınışın bedende açtığı yaralara tahammül etmek imkansız hale geldi, işte o zaman çözüm için arayışlar başlar.
İnsan yaşamda üç kez doğar; ilki biyolojik doğum, ikincisi anne ya da babalık sonucu sosyal roller ile doğumu, sonuncu ise psikoterapi ile yeni bir benliğin doğumu. Bu kavramsal üçleme, insanın yaşamdaki gelişiminin ilk olarak biyolojik doğumla başlayıp, ikincil olarak ebeveynlik rolüyle toplumsal kimliğini oluşturması ve son olarak psikoterapi yoluyla kendi özüne dönerek yeni ve bütün bir benliği inşa etmesi şeklinde özetler. Esasen bu durum, Carl Jung'un psikolojik olgunlaşma ve bireyleşme sürecini anlatan yeniden doğuş döngüsü ifade eder.
Değişim ve dönüşüm için esas devrim, yolu psikoterapiye denk gelenlerin zihninde açtığı yeni doğum kanallarıdır. Çünkü psikoterapi danışana, hasta eden otomatik düşüncelerin yerini iyileştirecek yeni düşüncelerle değiştirerek benliğin yeniden doğumunu vadeder. Zor ve sancılı olan bu süreçte terapist yeni doğuma eşlik eden yeminli ebedir.




