Neden kendi ışığını görmez de başkasının gölgesinde yaşamayı seçer? Kendi kalbimize sırtımızı dönersek, başkasının omzunda huzur bulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Afyon’un tarihi mirasına sahip çıkmaya devam ediyoruz
Afyon’un tarihi mirasına sahip çıkmaya devam ediyoruz
İçeriği Görüntüle

Çünkü kalbimizin boşluğunu kimse dolduramaz ki.

Ama biz ne yapıyoruz?

Kendi içimize bakmak yerine, başkasının bakışında hep değer arıyoruz. Sanki başkasının alkışı bize kimlik verecek. Bir alkışla kimlik kazanılsaydı şimdiye kadar sahneye çıkan palyaçolar dünyanın en mutlu insanları olurdu.

Ne çabuk unutuyoruz kendi varoluşumuzun tek şaheseri olduğumuzu. Oysa hepimiz sergiye konacak birer tabloyuz. Nedense gidip başkasının vitrininde manken olmaya gönülden razıyız. Asıl sahne içimizde kurulmuşken, çoğumuz perdeyi kaldırmaya bile cesaret edemiyor. Sonunda da başkasının sahnesinde figüran, hikâyesinde yan rol oluyor. Yani kendi filmimizin başrolünü oynamayı bırakıp, komşunun dizisinde 3 saniyelik yan rol oluyoruz! Kendi ışığını söndüren, başkasının parıltısına hep gözü kamaşarak bakar.

Ama o göz kamaşması da aslında körlüktür. Parıltıya bakmaktan kendi aynamızı göremiyoruz. Kendi pırıltımızı göremeyince de başkasının büyüklüğüne alkış tutuyoruz. O alkışın sesi de zamanla kendi sesimizi bastırıyor. Kendimizi duymak için bile kulak misafiri oluyoruz. Bir de başkasının gölgesinde kalınca serinleyeceğimizi sanma gibi bir yanılgımız var. Tam aksine tir tir üşüyoruz. Başkasının gölgesinde yaşamak, güneşlenmeye gidip başkasının şemsiyesinin altında bronzlaşmaya çalışmaya benzer. Ne yanarız ne de yan yana görünürüz. Hatta çoğu zaman, gölgeyi tutan kişi bile fark etmez bizi.

Kendi değerimizi görmezsek, hayat bize hep başkasının gömleğini giydirir. Ne dar gelir, ne bol. Ama asla üstümüze tam oturmaz. Kendimize asıl sormamız gereken kendi ışığımızı mı parlatıyoruz yoksa başkasının gölgesinde mi kayboluyoruz? sorusu. Gölgelere mecbur değiliz. Zaten ışığa doğmuşuz. Kendi ışığımızı fark ettiğimiz de hiçbir gölge bizi yutamaz. Hiçbir parıltı bizi kör edemez.

İşte o an sahne gerçekten açılır. Yeter ki ışığımızın farkında olalım. Perde arkasında beklemeyi bırakıp sahneye adım atacak kadar kendinize inanıyor musunuz? Yoksa hayat boyu başkasının ışığında yansımalarını izlemekle mi yetineceksiniz?