Medya03’de Rasime Fedakar’ın hazırlayıp sunduğu ‘Sözün Özü’ programının konuğu AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Dr.Talat Koçak oldu. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete irtihalinin 87. yıl dönümüne özel olarak hazırlanan programda Koçak şunları söyledi:
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, TÜRKİYE’SİZ BÖLGEDE HİÇBİR ŞEY YAPILAMAYACAĞINI BÜYÜK DEVLETLERE GÖSTERDİ
“Mustafa Kemal Atatürk, ‘Hatay benim şahsi meselemdir, davamdır ve şakaya gelmez.’ demiştir. Ne zaman? 1937 yılında Fransız elçisine söylediği sözdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözünü, ‘Kendi içimize kapanalım, hiçbir meseleyle ilgilenmeyelim, etrafımızdaki olup biten her şeye kulağımızı tıkayalım’ gibi algılamamak lazım.
Lozan’dan sonraki süreçte Montrö boğazlar sözleşmesiyle genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik hakkı ihlal edildi. Lozan'daki o boğazla ilgili meseleyi Mustafa Kemal Montrö Boğazlar sözleşmesiyle çözmüştür. Sadabat Paktı, Balkan Paktı gibi bölgede bir barış iklimini oturtmaya çalışmıştır. Bir de birliklerle, oluşturulan yapılanmalarla bölgede bizsiz hiçbir şey yapılamayacağının mesajını diğer büyük devletlere göstermiştir.”
1939 YILINDA HATAY ANAVATANA KATILDI
“Hatay meselesinde de bunu görüyoruz. 1936’da bu mevzu ortaya çıkmıştır 1939 yılında da mesele çözülmüştür.” diyen Talak Koçak sözlerini şöyle sürdürdü:
“1936 yılında neden böyle bir mesele ortaya çıktı? Çünkü 1936 yılında Suriye’ye Fransızlar bağımsızlıklarını vermiştir. Yalnız İskenderun sancağı ile ilgili bir hüküm burada söz konusu edilmemiş. Orası böyle muallakta bırakılmış. Türk Hükümeti, Hatay'ın Suriye'ye bırakılmasını elbette ki kabul etmedi. 9 Ekim 1936 yılında Fransa'ya bu konuyla ilgili bir nota verildi ve İskenderun sancağına bir bağımsızlık istendi. Bunu hep söylüyoruz, diplomasi işinde Türkler çok Mahirdir. Meseleyi çözemezse uzatır. Onun da sebebi son 200 yıllık Osmanlı'nın çöküş döneminde çok masaya oturduğumuz için, elimiz çok zayıf bir şekilde oturduğumuz için, bu diploması işinde gerçekten mahiriz. Burada da inanılmaz şekilde Fransa'ya baskı yapıyoruz.
Burada diplomasi meselesini son noktaya kadar kullanıyoruz ve akabinde de 1938’de vefat etmeden önce ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İskenderun ziyaretleri var ve oraya askeri kıyafetlerle gidiyor. Bu davranış Atatürk’ün meseleyi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Akabinde de İskenderun sancağı, yapılan oylama neticesinde bağımsızlığını kazanıyor ve bağımsız bir devlet gibi ortaya çıkıyor. İlk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’dir. Daha sonraki süreçte 1939 yılında Hatay Meclisi’nde yapılan oylamayla Hatay anavatana katılmıştır. Fakat Hatay’ın anavatana katılmasının her zerresinde Mustafa Kemal'in katkısı büyüktür.
Bir de İkinci Dünya Savaşı'nın ayak sesleri yavaş yavaş kapıyı çalmaya başladığı için Fransızlar Türk Hükümetini karşılarına almak istemiyorlar ve bundan dolayı bizim istediğimiz mecrada mesele çözülmüştür.”
FRANSIZ HEKİM ATATÜRK’Ü 3 DEFA MUAYENE ETMİŞTİR
Atatürk’ün ‘Beni Türk hekimlerine emanet edin’ sözünü söyleyip söylemediğiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Talat Koçak şunları söyledi: “Atatürk'ün doktorları Nihat Reşat Belger, Mim Kemal Öke, Neşet Ömer İrdelp, Akil Muhtar Özden, Mehmet Kâmil Bey gibi isimler ve bunlar Türk hekimleridir. Hastalığının başından sonuna kadar hekimliklerini yapmışlardır. Tabii son dönemde pek çok isim de ortaya atılıyor. Özellikle sosyal medyada inanılmaz yayıldı. Noel Fissenger isimli bir Fransız hekimin Atatürk’ün baş hekimi olduğu çok sık söylenmeye başladı. Tabii böyle bir şey yok. Atatürk'ün hekim heyetinin tamamı Türklerden oluşmuş. Yalnız 28 Mart 1938 den - 6 Eylül 1938’e kadar ki süreçte Noel Fissenger Atatürk'ü 3 defa muayene etmiş, Siroz teşhisini Türk Doktorları koymuştur. Noel Fissenger’de bu teşhisi büyük ihtimalle onaylamıştır.”
BÜYÜK DEVLET ADAMLARIYLA İLGİLİ ÖLDÜ MÜ? ÖLDÜRÜLDÜ MÜ? HEP SÖYLENİR
Atatürk’ü ölüme götüren hastalığının genetik bir rahatsızlık olup olmadığıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Talat Koçak şunları söyledi: “Büyük devlet adamlarının ölümüyle ilgili zehirlendi mi? zehirlenmedi mi? nasıl öldüğü hep böyle söylenir. Örneğin Atilla’nın öldü mü? öldürüldü mü? hala tartışılır. Fatih için de Yakup adındaki Yahudi kökenli bir başhekimin zehirledi mi? zehirlemedi mi? Tabii bunu bilmiyoruz. Ama büyük devlet adamlarıyla ilgili bu tip haberler yapılıyor. Alıcısı da oluyor. Biz seviyoruz bu tip teorileri. Siroz hastalığıyla ilgili genetik olup olmadığıyla elimizde bir veri yok. Ama şunu belirtelim kolay bir hayat değil. O dönemin tek Mustafa Kemal özelinde değil, O dönemki subay kadrosunun işleri çok kolay değil. Yani bu adamlar daha 13-15 yaşında bir kavganın ortasında bir savaşın ortasında doğmuş kişiler, hayatları çok zor. Benim şahsi kaanatim genetik olmadığı görüşündeyim.”
SALİH BOZOK İLE ATATÜRK, ÜÇÜNCÜ KUŞAKTAN AKRABALAR
Atatürk’ün vefat haberini duyduğunda Salih Bozok’un intihar girişimiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Talat Koçak şunları söyledi: “Salih Bozok neredeyse Mustafa Kemal'in ilk çocukluk yıllarından itibaren dostluğu olan bir kişi. Bir de emir subaylarıyla komutanlar arasında inanılmaz bir bağ oluşuyor. Neredeyse işinden çok emir subayını görüyor. Salih Bozok’a ekstra parantez açabiliriz. Selanik 1881 doğumlu, neredeyse aynı mahallede büyümüşler. Üçüncü kuşaktan da akrabalar. Atatürk'ün dedeleri olan Hacı İslam ağayla, Hacı Salih Ağa uzaktan onun da ataları. Bu bağlamda akrabalık bağları da var. Salih Bozok bu akrabalık bağından dolayı da çok rahat Zübeyde hanımın yanına girip çıkabiliyor. Selanik'in örf ve adetini bildiği için sadece siyasi konularda değil ailevi meselelerde de Mustafa Kemal'in en yakındaki kişi. Atatürk'ün başyaverliğine kadar yükselmiştir ve 2 dönem Yozgat, 3 dönem Bilecik mebusluğu da yapmıştır. Zülfü Livaneli'nin bir belgeseli var Salih Bozok’la ilgili. Doğru bir yerden de yakalamış. Salih Bozok’un vefat haberini duyunca şakağına silahı dayayıp sıktığını fakat silahın tutukluk yaptığını söylerler. Bu noktada bu doğru mudur? Doğrudur bence. Çünkü doğdu doğalı en yakın arkadaşını kaybediyorsun. Çok ağır bir şeydir. Salih Bozok için zor bir imtihandır Mustafa Kemal'in vefat haberi.”
ATATÜRK’ÜN VASİYETİ VARDI
Atatürk’ün bir vasiyetinin olup olmadığıyla da bilgiler aktaran Koçak sözlerini şöyle sürdürdü: “Atatürk’ün kardeşine, İsmet İnönü’nün çocuklarına bir maaş bağlanması. Bunlarla ilgili bir vasiyeti var. Türk Tarih Kurumunun kasasında bulunan başka bir vasiyetten, mektuplardan, Latife hanımın mektuplarından, ailevi başka evrak-ı metrukeden bahsedenler var. Yusuf Hallaçoğlu hoca TDK başkanı iken televizyon programında söylemişti. Çok ciddi şeyler, vatandaşı ilgilendiren çok önemli bir evrak yok demişti. Ama biz biliyoruz, merhum Erdal İnönü’nün eğitim masraflarının Mustafa Kemal'in vasiyetinden dolayı karşılandığı, İsmet İnönü'nün çocuklarının bu vasiyetten dolayı bir hak sahibi olduklarını biliyoruz.”
BİR MUSTAFA KEMAL’İ ARARIZ, BULAMAYIZ
İttihat Terakki Cemiyeti toplantısında Talat Paşa’nın Atatürk’le ilgili söylediği bir sözü aktaran Koçak şunları söyledi: “Talat Paşa'nın lafıdır. İttihat terakki cemiyetinde bir toplantı sırasında söyler. Onun söylediği söz çok önemli. Bakın beyler der: “İleride yine bizim bir Anafartalar gibi problemimiz olur. Bir Mustafa Kemal'i ararız bulamayız. Yakup Cemil'ler çok buluruz” der Talat Paşa. Nitekim onun devir adamlığını da görüyoruz burada. Kurtuluş Savaşı'nda, milli mücadelede hesap kitap yapacak, en ince ayrıntısına kadar teferruatıyla bakacak yeni lider lazımdır. Allah onu Türk Milletine lider olarak çıkarmıştır.” dedi.
Programın tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.




