12 Eylül 1980 askeri darbesi mağdurlarından Osman Emrem acı dolu günleri Medya03’da Kadir Kaplan’a anlattı.
KENDİMİZİ; DİNSİZLİĞE, KOMÜNİZME, VATAN HAİNLERİNE KARŞI BİR MÜCADELENİN İÇİNDE BULDUK
Ülkücü hareketin Devletin polisinin, askerinin giremediği okullarda, devlet dairelerinde teşkilatlanmaya başladığı günleri anlatan Emrem, “Afyonkarahisar’ın Salar Kasabasında çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlköğretimi Salar’da, ortaöğretimi Afyon Merkez Ortaokulu’nda okudum. Siyasi düşüncelerim merkez ortaokulunda olgunlaştı. O yıllarda Türkiye'de Rusların Karadeniz'e inme ideali vardı ve Türk gençliğinin bir kısmını komünizm adı altında Devlet düşmanı olarak sokaklara, okullara yayılmıştı. Rahmetli Alparslan Türkeş'in liderliğinde Türk milliyetçiliği, ülkücü hareket Devletin polisinin, askerinin giremediği okullarda, devlet dairelerinde teşkilatlanmaya başladı. Bizler Anadolu'dan gelmiş, özellikle kırsal kesimin saf müslüman Türk çocukları olarak kendimizi; dinsizliğe, komünizme, vatan hainlerine karşı bir mücadelenin içinde bulduk.”
DARBE ÖNCESİ CEZAEVİNE DÜŞTÜM
Askeri darbe öncesi siyasi olaylardan dolayı Ülkü Ocakları Başkanıyken cezaevine düştüğünü anlatan Osman Emrem, “O yıllarda ordudan atılan özellikle ateist, komünist hocalar direkt okullarda çocukların beynini yıkamaya başlamışlardı. Komünizmi bir kurtarıcı olarak, Allah inancını da yok sayarak hakaret edip küçümseyerek Türk milletinin, milli değerlerini ayaklar altına alıp ‘Gözle görülmeyen şeylerin var olamayacağını’ anlatarak Allah inancını yok etmeye çalışıyorlardı. Bu bizde bir nevi refleks olarak ortaya çıktı. Biz bu tepkiyi gösterdiğimizde çevremizde parmakla sayılacak kadar 1-2 ülkücü arkadaşla tanışma fırsatını bulduk.
Biz özellikle Müslüman, Türk kimliğiyle gurur duyabileceğimiz düşüncesini ülkü ocaklarından aldık. O yıllarda Ülkü Ocakları yeni kurulmuştu ve Afyon'da parmakla sayılacak kadar azdık. Ortaokulda, Ortaokul başkanı oldum. Sınıfları, arkadaşları teşkilatlandırdım. Her sınıfa bir ülkücü okul başkanı, her kata bir ülkücü temsilci vererek önce orta öğretimde teşkilatlandık. Sonra Ülkü Ocakları yönetiminde görev aldım. 12 Eylül 1980 darbe öncesinde Afyon Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu Başkanıyken siyasi olaylardan dolayı cezaevine düştü.
LİSE HAYATIM SÜRGÜNLERLE GEÇTİ
Lise eğitim hayatının siyasi olaylardan dolayı sürgünde geçtiğini ifade eden Emrem, “Liseye önce Cumhuriyet Lisesi’nde sonra Konya Atatürk Kız Lisesi, Akşehir Öğretmen Lisesi, Afyon Kız Öğretmen Lisesi, Kütahya Kılıçarslan Lisesinden mezun oldum. Siyasi olaylardan dolayı lise hayatım sürgünlerde geçti.”
MİLLETVEKİLİYLE TARTIŞTIM, BIÇAKLANDIM
1978 yılında Adalet Partisi’nin milletvekiliyle yalan söylediği için tartıştığını ve bu yüzden bıçaklanarak yaralandığını anlatan Emrem, “Cumhuriyet Lisesi’nde okurken, Ülkücü olmasına vesile olduğumuz bir evin bir çocuğu Necmi Bilgin kardeşimiz komünistler tarafından Afyon'da ilk şehidimizdir. 16-18 tane solcu öğrenciyi kışkırttılar. Tabi arkalarında gene provakatörler, gizli ajanlar var. Yoksa 13, 15, 18 yaşındaki gençlerin birbirini öldürmesi imkansız. Bunları ideolojik olarak o yıllarda gizli bir el hep birbirine düşürdü. Komünist dediğimiz birçok genç vatanperverdi. Cezaevine girdiğimizde daha iyi gördük. Bizden bir ayrı yönleri varsa sadece inançsız olmalarıydı ya da bizi faşistlikle itham eden onlar bir araya geldiğimizde aramızda bir farkın olmadığını, bizim faşist ve komünist olmadığımızı, sadece Müslüman-Türk kimliğiyle yaşamak istediğimizi anlattığımızda aramızda bir problemin olmadığını, yıllar sonra çok iyi gördük.
1978 yılında bir milletvekiliyle yalan söylediği için tartıştığımda 8-10 kişinin saldırısına uğradım, bıçakla yaralandım. Adalet partisi milletvekiliydi ama masondu. Ben biliyordum. Orada ülkücü harekete sataştı. Ben onun mason olduğunu, vatan haini olduğunu anlatınca çevresindekiler hazmedemediler, saldırdılar. O saldırıda bıçaklanarak yaralandım.”
KARAKOLDA ELEKTRİK VERDİLER, İŞKENCE YAPTILAR
“Afyon karakolunda 2 gün boyunca vücuduma elektrik verip, işkence yaptılar. Çok büyük travmalar yaşadım.” diyen Emrem acı dolu günleri şöyle anlattı: “Ben cezaevine düşmeden bütün arkadaşlarım çok büyük işkenceler gördü. Bana 2 gün Afyon Karakolunda vücudumun çeşitli uzuvlarından elektrik verdiler. Çok büyük travmalar yaşadım. Karakola sarhoş bir doktor getirdiler, doktor diyebilirsek. Bana sağlam raporu veriyordu, müdahale ettim. “Benim vücudumda elektrik izleri var, darp izleri var, bunları yok sayamazsınız. Mahkemede beni susturamazsınız” dediğimde mecbur Devlet Hastanesine gönderdiler. Ben darp ve işkence raporu almıştım. Ama bu raporların mahkemeye çıktığımda çalınmış olduğunu gördük. Bu sefer Afyon Devlet Hastanesinden rapor veren doktoru çağırdık. Benim raporların aslını getirdiler. Şimdi araştırıyorum yine kaybolmuş. 7 yıl ben çocuğum olmaz korkusuyla yaşadım. O kadar çok elektrik vermişlerdi ki, o kadar çok işkence yapmışlardı ki yani bu inancımız öz güvenimiz olmasaydı Allah'ın yardımı olmasa çıldırabilirdik. Çok şükür çıldırmadık, 7 yıl cezaevinde yattım.”
CEZAEVLERİ BİZİM İÇİN BİRER MEKTEP OLDU
O yılların kendilerinden çok şeyler götürdüğünü ifade eden Emrem, “14 yıl 8 ay hüküm giymiştim. Mahkemeler kapalı kapılar arkasında alındı, satıldı. Cezaevleri bizim için birer mektep oldu, bu bir gerçek. Biz binlerce kitap okuduk. Şahsen ben öyle! Birçok insanın içeride savunmasını yazar hale geldik. Birçok hukukçudan daha iyi hukuku savunur hale geldik. İnsanın en büyük düşmanı cehaleti. Okuyan insanın da en büyük gücü bilgisi. Bunu biz okuyarak öğrendik, yaşayarak öğrendik ama bizden çok şeyler götürdü.”
BİZ DEVLETİ ‘BABA’ OLARAK BİLDİK. İNSAN BABASINI DÜŞMANA ŞİKAYET EDEMEZ!
Solcuların Türkiye’yi Avrupa’ya şikayet ettiğini, ülkücülerin ise Devleti ‘Baba’ olarak gördüğünü ve şikayet etmediğini ifade eden Emrem şunları söyledi:
“12 Eylül'de ülkücülere de komünistlere de çok büyük işkenceler yapıldı. Kim tarafından yapıldı? Devletin içine sızmış, devlet adamı görünüp ama devlete düşman olan hainler tarafından. Ben gerçek devlet adamlarının işkence yapacağına inanmıyorum. Ve bunu solcular Avrupa'ya taşıdı. Biz içimize gömdük. Özellikle solcular devamlı Türkiye'yi şikayet ediyorlardı. Bizim arımıza gidiyordu. Çünkü bize göre devlet baba. İnsan babasını düşmana şikayet edemez düşüncesi biz de hakimdi. Biz Avrupa'dan gelen parlamenterlere bize işkence yapılmadığını söylüyorduk. Aslında yapılıyordu. Biz ne devletten şikayetçi olduk, ne millete düşman olduk. Bu devlet gene bizim devletimiz dedik. Bu millet bizim milletimiz, bizi anlamaları da çok zor. Çünkü bizim kodlarımız da devlet ve millet aşkı hep ön planda oldu. Bu yönden de hiçbir zaman pişmanlık duymadık.”
Programın tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.