Sabreden derviş muradına ermiş. O dervişi gören var mı? Muradına erdiğine gerçekten kimler şahitlik etti? Sabreden derviş muradına erememişse? Sabır dediğimiz şey aslında ömrümüzü yontan gizli bir törpü mü? Bizlere küçüklükten beri anlatılan tatlı bir masal mı?
Beklerken ömrümüzü tüketiyor mu? Belki de biz sabretmiyoruz. Resmen ömür tüketiyoruz. Sabır gerçekten kapıları açan bir anahtar değil kapının önünde unutulmuş, herkesin ayağını sildiği bir paspas olmasın sakın. Kimbilir biz sabır diye beklerken, ömrümüzün inceden inceye eridiğini fark etmeden yıllarımızı tüketiyoruz da farkında değiliz.
Sabırlı olmak güzel bir erdem. Ama yanlış yerde sabırlı olmak insanı sabır taşı edebiliyor. Bir bakıyoruz sevmediğimiz işte yıllarca sabretmişiz. Ömrümüz gelip geçmiş, gençliğimiz gitmiş. İkili ilişkide sabretmişiz. Haksızlıklar karşısında sabretmişiz. Bildiğiniz sabır taşının ta kendisi olmuşuz.
Bu ara da sabırlı olmak boş boş beklemek de değildir.
Sabır kendimizi yakmadan yanmayı öğrenmektir.
Sabır sessizliğin içinde çığlıklarımızı terbiye etmektir. Sabır kök salmaktır. Beklerken büyüyebilmek, içimizi donatabilmek, kendimizi yetiştirebilmektir. Çoğu zaman biz ne yapıyoruz?
Toprağın içinde kök salacağımıza, oturup muradımız gelsin bizi bulsun diye dua ediyoruz. Sonra muradımız başka kapıya gittiğinde de şaşırıp kalıyoruz.
Asıl sormamız gereken sabrımızın bizi büyüttüğü mü yoksa tükettiği mi?
Gerçek sabır kendi gücümüze ermektir.
Kendi ışığımıza, kendi yolumuza, kendi olgunluğumuza ermektir. Şunu da unutmamak lazımdır.
Sabır iyidir ama yanlış yerde sabredersek muradımıza değil sadece sabır taşına ereriz. Ama doğru yerde sabredersek muradımız bize gelmese bile biz muradın ta kendisi oluruz.
O zaman da soruyu tersine çeviririz. Biz muradımız erdik mi? değil muradımız bize erdi mi?