Son iki yazım amatör müzik gönüllülüğü ve konser kültürü üzerineydi. Meğerse amatör gönüllü sanat neferlerinin kalbi de benimle aynı yerden atıyormuş. Telefonlar, mesajlar, tebrikler. Demek ki biz aynı şarkının farklı cümleleriymişiz. Madem bu kadar ilgi gördü o zaman bu seriye farklı açılardan Hülyalıca yazmaya devam ediyorum.
İnsanlar neden korolara giderler?
Yani işini gücünü bırakıp haftada bir gün sandalyeye oturur, ellerine notaları alır, kalplerini müziğe verirler?
Bu ülkede hiçbir maddi beklentisi olmadan, yalnızca sevdiği için söz ezberleyen, şarkı söyleyen, koro saatine koşarak gelen o güzel insanlar var ya işte onlar Türk Sanat Musikisini ayakta tutan görünmez kahramanlardır. Kimi emekli, kimi öğrenci, kimi anne, kimi dede. Ama hepsi aynı salonda, aynı şarkıda, aynı kalpte buluşan gönüllü müzik neferleridir
Ruhlarının nabzını müziğin ritmine uydurup şarkılarla iyileşmek için korolara giderler. Koro çalışmalarının stres, kaygı ve depresyonu azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bir nevi nota bazlı vitamin takviyesi gibi. Makam fark etmez, yaş fark etmez, perde fark etmez. Yeter ki gönüller aynı tonda olsun. Kimi doğuştan güzel seslidir.
Kimi ise öyle bir yürekle gelir ki, sesi eğitimle güzelleşir. Bazısı sadece içinden söyler. Fısıltı kadar olsa da samimiyet kadar derindir. Kimi yeni dostluklar kurar, kimi yıllardır aradığı huzuru bulur. Kimisi sesim yok derken bir gün o küçük sesiyle bir nağmeyi tamamladığını fark eder.
İşte koral şarkı söylemenin amacı da budur zaten. Birlikten çıkan ses bir kalp korosu gibi aynı akordla atar.
Elbette, işinin ehli, bilgiyle donanmış bir Şef varsa o koronun keyfine de doyum olmaz. Korolar, müzik sevgisinin, kültürün, gerçek dostluğun ve insan sevgisinin mayalandığı yerdir. Orada kazanılan alışkanlıklar, hayat boyu taşınır. Asıl mucizesi ait olma hissi yaratmasıdır. Orada herkes kendi hikâyesini getirir ama aynı şarkıya dâhil olur.
Korolarda da zaman zaman küçük korist kaprisleri olabilir. Sahnenin tozu, sahnenin tozu, mikrofonun cazibesi, bir şarkı da ben söyleyeyim hevesleri. Bazısı eğitim çalışma provalarını bir tür assolist sınavı gibi görebilir. Bazısının içinde belki de assolist olma hayali de olabilir. Ama insanların içinde ki sahne arzusu da müziğin bir parçasıdır. Korolar sahne değil sofra gibidir. Herkesin sesiyle bereketlenir. Birinin tuzu fazla kaçsa da, diğerinin sevgisiyle dengelenir. Bu küçük insani haller, müziğe küstürülmeden, kırmadan, incitmeden konuşulmalıdır. Yapıcı bir yaklaşımla, her sesin bir yeri, her yüreğin bir değeri olduğunu hatırlatmak gerekir. Birlikte büyümeyi öğrenmek, hatayı bile nezaketle düzeltmektir asıl musiki terbiyesi.
Sonuç olarak her meslek grubundan, her yaşta, her hikâyede amatör ruhla korolara giden, heyecandan yanlış söyleyen, içtenlikle duygusuna sığınan herkese benden selam olsun!
Bu yol, paylaşmanın, sabrın, birlikte güzelleşmenin yoludur. İnsana yeniden biz olmayı öğreten iyilik ve iyileşme halidir. Aynı şarkının farklı cümleleri olarak, her hafta yeniden insanlaşılır.
Her hafta bir araya gelindiğin de, sadece müziği değil, insan olmanın zarafeti meşk edilir.
Koro, sesin değil, kalbin disiplinidir. Burada herkes aynı perdede durmasa da, aynı ruhta birleşir. Birlikte ses vermek, de insan olmanın en naif hâlidir.