İçerde bir yerde can çekişen, yardım isteyen garip serçenin haykırışı, çocuk parçamızın haklı isyanıdır. Otantik benliğin kaybolmuşluğu için verilen haklı savaş hiç dinmez. Bu isyan sevilmemiş çocuğun tutamadığı yastır.
İlla ölen bir yakının ardından yakılan ağıt değildir yas: Küçükken güvensiz bir evde ağzı beddualı bir yetişkinle büyümek, bakan ama görmeyen sevilmemiş bir babayla, ona bakım vermekten kadın olduğunu unutmuş bir anneyle patolojik bir ailede büyümenin de yası hiç dinmez.
Taa en başında ne eksik bırakılmışsa, tıpkı bir hayalet gibi gelir ve oraya çöreklenir. İçsel bir huzursuzluk, anlam verilemeyen bir mutsuzluk, hayattan tat alamama, garip bir isteksizlik gibi daha pek çok sayabileceğimiz duygu karmaşası onarılma isteğiyle çırpınır insan bedeninde.
Otoimmun bozukluklar, bu huzursuz hayaletlerin bedende canhıraş debelenen 'gel beni kurtar çığlığıdır', bitmemiş yasıdır. Bakımverenin dünkü sevgisizliğinin bugün bedendeki yankısı yetişkin benliğin tekrar tekrar cezalandırılmasını gerektirir.
Sevilmemişliğin suçunu üstüne alan çocuk ancak kendini kusurlu hissederse bir hal çare bulabilir. Bu durum ilkel benlik için neticede cezalandırılmayı gerektiren derin bir suçluluktur.
Bağışıklık sistemi hastalıkları, vücuttaki mikroplarla savaşan bağışıklık hücrelerinin kendi savunma mekanizmasına karşı açtığı bir savaştır. Diğer bir deyişle çocuk benliğin cezasını ödeyerek iyileşme isteğinin bir sonucu, insan ruhsallığının bedende yankılanan imdat çağrısıdır.
İnsanın yolunu terapiye düşüren esaslı sebep, çocuk parçamızın haykırışını dindirip o gün eksik bırakılanların bitmeyen yasını bugün tutmaya karar vermektir. Terapiye gelmek çoğu için sancılı olsa da değişim, terapistin koşulsuz varoluşu ile dikenli zor yollardan geçerek mis kokulu gül bahçesine varmakla mümkün olur.
Terapistle kurulan gönül bağı, sevgisizliğe duyulan haklı isyanın ardına bir tas su dökmek gibidir. Bazı vedalar içsel yaraları iyileştirmeye en iyi merhemdir.