Afyonkarahisar Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Psikolojik Danışman ve Uzman Aile Danışmanı Sevda Doğan Medya03’de Rasime Fedakar’ın hazırlayıp sunduğu ‘Sözün Özü’ programının konuğu oldu. Kaygı ve endişe konusunun ele alındığı programda konuşan Sevda Doğan merak edilen bir çok konuya açıklık getirdi. Doğan kaygı ve endişe arasındaki farkı şöyle anlattı.

ENDİŞE VE KAYGI BİRBİRİNDEN FARKLIDIR

“Kaygı temelde belirsizliğe duyulan korku, huzursuzluk ve tedirginliktir. Sadece düşüncede kalmaz aynı zamanda bedende de yankılanır ve bir takım psikosomatik etkilerle bedeni rahatsız eder, bedende çırpınır. Ruhsal anlamda bir yardım ister. Kaygı vücudun ruhsal bir yardım çığlığıdır. Kaygının sebepleri ele alınmazsa yaygın anksiyete, panik bozukluk gibi özellikle sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, madde kullanım bozukluğu gibi birtakım duygu durum bozuklukları ortaya çıkar. Kısacası kaygı işlevselliğimizi bozar, günlük yaşantımızdaki birtakım uğraşlarımızdan bizi alıkoyar. İşten, okuldan geri kalmak ve aile hayatını sürdürmede birtakım sorunlar yaşamak gibi. Endişe ise daha çok zihinseldir. Kaygı bedene yansır, endişe zihinde kalır. Düşünsel bir süreçtir ve aslında sağlıklı bir itici kuvvettir. Örnek verecek olursam: Sınavdan yüksek not alma beklentisi olan biri endişelenir bundan dolayı daha fazla ders çalışmaya odaklanır. Ancak kaygıda durum böyle değildir. O yüzden endişe sağlıklı bir duygudur. Kaygı ise bedenin yardım çığlığı. Sağlıksız diyemeyiz ama bedene zarar veren, ruhsal anlamdaki bir duyguyu da ifade eder. Bu yüzden endişe ve kaygı birbirinden farklıdır.”

KAYGI UYANDIRAN DURUMDAN UZAKLAŞILDIĞINDA BEDEN NORMALE DÖNÜYOR

“Kaygı ile başa çıkamadığımız, neden kaynaklandığını anlamadığımızda yüzeysel olarak bir tavsiyede bulunmak, görmezden gelmek kesinlikle problem. Panik atak, panik bozukluk durumlarında vakalarında şunu görüyorum: Panik atakta her an ölecekmişim korkusu var. Bundan dolayı acillere çok fazla giden insanlar biliyoruz. Ancak fiziksel, fizyolojik olarak kalp rahatsızlığını işaret eden herhangi bir bulgu yok. Burada zihinsel süreç düzeltildiğinde, normale geldiğinde o kaygı uyandıran durumdan kişi uzaklaştığında bedende normale dönüyor. Kötü bir şey, kötü bir duygu diyemeyiz ama problemler neyse tespit edilmezse farklı yerlerde vücut buluyor.”

ÇOCUK ANNE-BABANIN BİRER TEMSİLİDİR

Çocukların bir sünger gibi anne-babanın duygularını çekip onu kullandığını ifade eden Doğan şunları söyledi: “Küçükken bir çocuğun ebeveyni tarafından her an düşecekmiş, zarar görecekmiş gibi veya tehlikeli bir şey varmış gibi mesaj alması yaşadığım yer, dünya kötü mü mesajı verir çocuğa. Çünkü; çocuk anne-babanın birer temsilidir ve anne-baba dünyaya nasıl bakıyorsa çocuk da o yönden bakar. Sürekli uyarılan, ikaz edilen ve çözüm gösterilmeyen, güven verilmeyen çocuk yaşadığı yerin kötü olduğunu düşünür. Kaygının tohumları da buralarda ekilmeye başlar. Ebeveynin büyük çoğunlukla kendisiyle ilgili olan dertleri çocuğun dünyayı algılama biçimine dönüşüyor. Çevrenizden bakabilirsiniz. Çok kaygılı annelerin kaygılı çocukları olur. Çok rahat annenin-babanın rahat çocukları olur. Biz dünyaya bakış açımızı onların duygularına göre alır şekillendiririz. Çocuklarda bir sünger gibidir anne-babanın duygularını çeker ve onu kullanır. Onu işler, dünyayı o şekilde anlamlandırır.”

ÇOCUKLAR YAŞANAN OLAYLARA KARŞI BİLGİLENDİRİLMELİ

“Çocuk endişeli bir ortamda, çok güvende hissetmediği bir ortamda büyüdüğünde maalesef kaygılı bir insan oluyor ve bu şekilde yaşantısını sürdürüyor.” diyen Doğan ebeveynlere şu öneride bulundu: “Yaşanan olumsuz bir durum varsa ki! hepimizin evinde ufak tefek tartışmalar olur. Ancak büyük bir olay yaşanmışsa mutlaka çocuk bu konuda bilgilendirilmeli. Ebeveynler yaşanan olayda çocukları kendilerine sırdaş etmeden, evde yaşanan her neyse açık ve sade bir dille ‘Biz bugün bunu yaşadık. Evimizde böyle bir sorun var ama yetişkin olarak biz bunu çözeriz’ demeli. Böyle olmadığında çocuklardan şunu çok gözlemliyoruz. Özellikle kız çocukları annenin sorunlarını içselleştirip kendilerinin babalarıyla bir derdi varmış gibi algılıyorlar. Buradan çok net şekilde anne-baba kendi yaşadığı evdeki o sorunu çocuktan ayırmalı ve her neyse yaşanılanı açık ve sade bir dille güvencede vererek bunun üstesinden gelebileceklerini çocuğa anlatmalılar.”

Muhtarlar taleplerini İGM üyelerine iletti
Muhtarlar taleplerini İGM üyelerine iletti
İçeriği Görüntüle

ANNE-BABA ÇOCUKLA OLAN SINIRLARINI İYİ BELİRLEMELİ

“Ebeveynler çocuklarına nasıl davranırlarsa sağlıklı bir çocuk yetişir?” diyen Doğan konuyla ilgili şunları söyledi: “Küçük yaştan itibaren düşünecek olursak 0-6 ay döneminde çocuk annenin yanında bir beşikte kalabilir. 0-6 ay dedim ama çocuk daha önceden de ayrılabilir. Yüzüstü veya sırtüstü döndüğünde hayati bir tehlike arz etmeyecekse çocuk, anne babaya yakın bir odaya taşınmalıdır. Daha sonrasında bakıyoruz annenin-babanın yatağında. Bunların çok sakıncalı olduğunu tekrar tekrar söylemek isterim. Çocuk, anne ve babayla birlikte yatmamalı, anne babanın odasında asla olmamalı. Bunlar çocuğun kendi sınırlarını belirlemesi açısından, ileriki dönemlerdeki cinsel sağlığı konusunda, kendi cinsiyet rolüne sağlıklı bir şekilde uyum sağlaması yönüyle de çok çok önemli mevzular.

Anne ve baba çocukla olan sınırlarını bence bu iyi belirlemeli. Anne-babanın ilişkisi ne kadar sağlıklıysa çocukla kurduğu ilişki de o kadar sağlıklı oluyor. Ama anne-babanın arasında halledilemeyen bir mesele varsa çocuk da o derece zarar görüyor. Çünkü çocuk anne-babanın ilişkisi arasında o ilişkiyi görüyor. Anneden-babadan aldığın terbiye bir yana, anne-baba ilişkisinin arasında da büyüyor çocuklar. O yüzden sağlıklı, duygularını iyi yönetebilen bir çocuk yetiştirmek istiyorsak ve öyle bir yetişkin de olmak istiyorsak buralara dikkat etmemiz gerekiyor.”

Programın tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/pMfg1nfd1hU