Heyecanımız tavan olurdu. Adrenalin derseniz ta diz kapaklarımız da hissedilir cinstendi. Saklanacak iyi bir yer bulma yarışı. Güm güm kalp atışlarımız, nefesimizi tutuşumuz. Gizlenir bir köşeye, kalbimizin sesini bile bastırmaya çalışırdık.

Ama asıl meselemiz de saklanmak değildi. Bulunmak da değildi. Aranmak isterdik. Adımızla çağrılmak, hatırlanmak.

İçinden tek bir şey geçerdi.

Bizi hemen bulmasınlar ama çok da bekletmesinler. Ve işin en acı tarafı neydi biliyor musunuz? Oyun bitti. Biz büyüdük. Ama o his hâlâ bizimle. Bugün bile birçoğumuzun kalbi gizli bir saklambaç alanı gibi.

Hâlâ saklanıyoruz. Ama artık ağacın arkasına falan değil. Gözümüzün içindeki sessizliğe, gülüşümüzün ardında ki iyiyim yalanlarına. Şimdi saklanan kalbimiz, duygularımız, hayallerimiz, acılarımız.

Hepsi bir yerlere gizlenmiş hâlde. İçimizden bir ses diyor ki biri çıksın artık beni bulsun diye umutla bekliyoruz. O biri ama kim?

Bir dost, bir sevgili, belki sadece halden anlayan biri.

En çok da aramaya zahmet eden biri. Çünkü insanoğlu garip bir varlık. Dışarıdan cool beni bulmasan da olur havasında. İçeriden çöpte unutulmuş peluş ayıcık gibi bağırıyor. Buradayım. N’olur biri beni arasın. Ama nedense herkes de saklanmaya odaklı. Kimse başkasının sessizliğini dinlemiyor. Kimse Ebe olmayı seçmiyor.

Çünkü aramak sorumluluk ister. Kabul edelim ki bazı insanlar bulundukları için değil aranmaya değer görüldükleri için sevilir. Bazı yaralar da merhemle değil birinin seni aradım demesiyle iyileşir.

Şimdi sorum şu. Kaç zamandır bir köşede sessizce bekliyorsunuz?

Bu merkezde ‘iyilik’ hayat bulacak!
Bu merkezde ‘iyilik’ hayat bulacak!
İçeriği Görüntüle

Sizi fark etmeden kaç kişi geçti yanınızdan? Hayat aslında basit bir oyun sanmayalım. Belki de fark ettiler ama görmezden geldiler. Belki de sizi hiç aramadılar. Çünkü yokluğunuzu dert bile etmediler. O yüzden birine seni aradım demek bazen seni seviyorumdan daha çok şey anlatır. Daha derin bir şifa bırakır.

Çünkü bazen görünmek,

görünür olmaktan çok daha kıymetlidir. Göz gözü görmeyebilir. Ama kalp, kalbi bilir. Çünkü bazı buluşlar göz hizasında değil kalp hizasında yaşanır. Gerçek buluşlar navigasyonla değil, vicdanla yapılır. İşte bu yüzden hâlâ biri çıkıp desin diye bekliyoruz. Sobe. Seni gördüm. Saklandığın yer değil sustuğun his yakaladı beni. Sobe bazen her şeydir. Bu oyunda kaybedenler, saklananlar değil aramaya cesaret edemeyenlerdir. Şimdiye kadar kaç kalbi sobelediniz bu hayatta? Yoksa siz de hâlâ saklananlardan mısınız?”