Siz hâlâ onu mu bekliyorsunuz yoksa sadece ona duyduğunuz özlemle mi yaşıyor sunuz?
İşte asıl soru bu. Bazı bekleyişler vardır.
Zamanla değil, takvimle hiç değil yürekle ölçülür yürekle. Sabırla, umutla, bir parça iç çekişle en çok da aşkla. Ama bu aşk bağıran çağıran cinsten değil. Sessiz bir aşk. Fısıltısıyla bile iç yakan cinsten.
Zaman mı?
Bu bekleyişlerde zaman ileri sarmaz. Geri de dönmez.
Sadece orada durur. Siz saate bakarsınız. O da size bakar. Sonra dudaklarını büküp kıs kıs güler gibi olur. Sabret bakalım belki gelir der. Bu bir sabır testi değildir ki. Olsa olsa ruhun yangın tatbikatıdır. Günü güne eklersiniz. Sabahı akşama, akşamı hayale, hayali de yastığın içine saklarsınız. Her gelir mi? sorusunu da her gece aynı noktada yastığın içine katlarsınız. Fark etmeden belki de yalnızlığa alışır gibi olursunuz. Ama yine de beklersiniz. Çünkü bazen gelmesini beklediğinizden çok beklerken kendinizi yalnız hissetmemeye çalışırsınız.
Özledim dersiniz. Kolaymış gibi.
Sanki deyince geçecekmiş gibi. Ama o kelimenin altında koca bir suskunluk ormanı yatar. Dallarında anılar, yapraklarında eski gülüşler ve toprağında da yarım kalmış cümleler. Özlemek dışarıdan görünmez. Ama içten içe kanar.
Çünkü birini gerçekten bekliyorsanız artık onunla değil ona duyduğunuz özlemle yaşamaya başlarsınız. Farkına bile varmadan her geçen gün onun gelişine kendinizi hazırlarsınız. Ütülenmiş duygular, yeniden yazılmış ihtimaller, her sabah tekrarlanan iç sesinizle konuşmalar. İşte bu yüzden özleneni beklemek, çoğu zaman onun gelmesinden daha çok şey kazandırır size. Kendinizle yüzleşirsiniz. Sabırla barışırsınız. Kalbinizin aslında ne kadar derin olduğunu öğrenirsiniz. O geldiğinde ise sadece biri gelmez. Siz de gelirsiniz.
Sizinle birlikte büyüyen, olgunlaşan, beklerken sevginin sessiz mucizesine dönüşen yeni bir siz. O an size dudak büküp kıs kıs gülen zaman bile sessizleşir. Ne ileri sarar, ne geri döner. Sadece başını eğer. Derin bir nefes gibi.
Bir alkış gibi. Bir şükür gibi durur önünüzde. Şimdi Hülyalıca bakış açısıyla sorarım sizlere. Aslolan gerçekten kavuşmak mı?
Yoksa gelmese de olur dediğinizde kendinize vardığınız o an mı?